Sofya Tıp Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patofizyoloji Anabilim Dalı ziyaretimin ardından…

Serüvenim 2019 Nisan ayında Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen Kıbrıs Türk Toplumu için Avrupa Birliği Burs Programı çerçevesinde sağlanan hibe programı sınavlarına katılmam ile başladı.

Uzun sayılabilecek bir bekleyişin ardından haziran ayında başvuruda bulunduğum kısa dönem programını kazandığım bilgisini aldım. Tarafıma ulaşan e-postayı okuduğum an yaşadığım heyecan halen ilk günkü gibi taze… Kısa dönem de olsa bu burs sayesinde yeni laboratuvar teknikleri ve teknolojileri hakkında bilgi alışverişinde bulunma, projelere katılma, eğitim faaliyetlerini takip etme, mesleki bilgi, görgü ve deneyimimi geliştirme imkânlarını bulacaktım. Bu programı kazandığım haberinden sonraki günlerin ardından heyecan yerini strese bırakmıştı. Bunun nedeni basitti; kabul mektubu alabileceğim bir yer bulmaktı.

İlk iş olarak önceden aklımda olan yerleri bir kâğıda sıraladım ve görüşmelere başladım. Şanslıyım ki çok zaman kaybetmeden Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bulunan Sofya Tıp Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patofizyoloji Anabilim Dalı’ndan öğretim üyesi Yrd. Doç. Zafer Sabit’ten (DVM, MSc, Assist. Prof.) geri dönüş oldu. Anabilim dalı başkanı Prof. Dr. Alexander Stoynev (MD, PhD, DSc) ve öğretim üyesi Doç. Dr. Radka Hadjiolova (MD, PhD, Assoc. Prof.)’ nın da onaylaması ile kabul mektubumu aldım. Kabul mektubumun ulaştığı an yolculuk hazırlıklarının ilk adımını attım. Fakültemizin yönetim kurulu onayı ile 2 aylık görevlendirmem çıktı ve temmuz ayı sonunda Sofya’ya uçtum.

Temmuz ve Ağustos aylarını kapsayan kısa dönem olsa da bilgi ve beceri kazanımı yanında değerli bilim insanları ile tanışma fırsatı bulacak ve birçok güzel hatıra biriktirme şansım olacaktı… ve oldu.

Sofya Tıp Üniversitesi, Tıp fakültesi hem Bulgarca hem de İngilizce dilinde eğitim vermektedir. İngilizce grubunda katıldığım sınavlar, teorik ve uygulama dersleri sayesinde farklı eğitim teknikleri ve yaklaşımları gözlemledim. Her bir öğrenci ilk önce asistan profesörler (Assist. Prof.) tarafından uygulama sınavına tabi tutulmakta ve başarılı olan profesör ve doçentlerin yapma yetkisine sahip olduğu esas sözlü sınava geçmektedir. Bu sınav bilet tekniği esasına dayalı bir sözlü sınav olup, önceden hazırlanan biletlerin her birinde üçer soru yer almaktadır. Sorular dağılım olarak dönem başı, ortası ve sonunu kapsayacak şekilde hazırlanmaktadır. Sırası geldikçe öğrenciler, öğretim üyeleri ile karşılıklı bilimsel tartışma zemininde soruları çözümlemektedir. Kim bilir belki bir gün anabilim dalımızda bu sistemi deneriz.

Katıldığım derslerde ise özellikle Prof. Dr. A. Stoynev (MD, PhD, DSc)’ in akıcı ve akılcı ders anlatımına hayran oldum. Yılların getirdiği deneyim yanında elbette anlatma kabiliyetinin olması da etkiliydi. Prof. Stoynev çocukluk düşlerimde betimlediğim profesör karakterinin vücut bulmuş haliydi. Bilimsel yönü dışında insani olarak cana yakınlığı ve engin dünya görüşü başka bir hayranlık kaynağıydı. Kendisi ile gerçekleştirdiğim kısa sohbetlerin tadı hala damağımda ve bir gün yeniden sohbet etmeyi dilerim.

Tanıştığım bir diğer değerli bilim insanı Doç. Dr. Radka Hadjiolova (MD, PhD, Assoc. Prof.) 2 aylık süre boyunca her zaman yanımda oldu ve benimle ilgilendi. Kabul edilmemde emeği geçen Doç. Dr. R. Hadjiolova’nın güvenini boşa çıkarmadığımı düşünüyorum. Öyle ki son günümde söylediği söz aklımdan çıkmamaktadır: “Bu gelişin ilkti ama son değil”.

Anabilim dalında bulunduğum zaman dilimi içinde Doç. Dr. Hadjiolova, Yrd. Doç. Zafer Sabit ve Yrd. Doç. Dimitar Bakalov (MD, Assist. Prof.) benimle odalarını paylaşma nezaketini gösterdiler. Her sabah heyecanla uyanarak, zevkle fakülteye gidişimin en önemli nedeni üç değerli bilim insanı ile çalışma imkanımın olmasıydı. Her anımın kıymeti ayrıydı. Dolayısı ile bilgi paylaşımı ve/veya bilimsel tartışma yapabilmek adına her anı değerlendirme imkanımı kullanmalıydım. Patofizyoloji anabilim dalındaki diğer öğretim üyeleri ve laborantları da anmadan geçemeyeceğim. Doç. Dr. Roman Tashev (MD, PhD, DSc, Assoc. Prof.) ve Assist. Prof. Dr. Hristina Nocheva (MD, PhD, Assist. Prof.) ve güler yüzlü laborantlar Lucia Stoyanova ile Stefka Georgieva. Zaman zaman öğle aralarındaki atıştırmalıklar ve sohbetleri ayrı bir renk oldu benim için.

Günler geçtikçe ilerleyen iletişim düzeyimiz proje anlamında da meyvesini vermişti. Acad. Prof. Dr. Boris Tenchov (MD, MSc, PhD, DSc)’ün liderliğinde yürütülen, Medikal Fizik ve Biyofizik Anabilim Dalı, Farmakoloji Anabilim Dalı ile Patofizyoloji Anabilim Dalı ortaklığında yürütülen proje ekibine dahil edilme onuruna nail oldum.

Burada bir parantez açarak Bulgaristan’da kullanılan akademik derecelere değinmek istiyorum. İlk başta kavramakta güçlük çekmiştim, fakat zamanla alıştım. Bilindiği üzere ülkemizde lisans eğitimi sonrası akademik hayatta sırası ile yüksek lisans (Master of Science [Fen bilimlerinde]; MSc), doktora (Doctor of Philosphy; PhD, çoğunlukla Türkçede Dr.), yardımcı doçent (assistant professor; Assist. Prof), doçent (Associate Professor; Assoc. Prof.) ve profesör (Prof.) dereceleri yer almaktadır. Ülkemizde yardımcı doçent olabilmek için doktora derecesine sahip olmak gerekirken Bulgaristan’da doktora olmadan da yardımcı doçent olunabiliyor. Bu durumda derece sadece Assist. Prof. olarak kullanılıyor. Doktora yapılınca Dr. derecesi ekleniyor (Assist. Prof. Dr.). Bizde karşılığı olmayan bir derece ise Baş/Şef Yardımcı Doçent derecesidir (Head/Chief/Senior Assistant Prof.). Bu derece için Dr. şartı aranıyor. Bir diğer kazanılabilecek derece ise Bilim Doktoru “Doctor of Science; DSc” unvanıdır. Yine bizde karşılığı olmayan bu derece bir nevi yüksek doktora anlamına geliyor ve doktora ötesinde bilimsel bilgiye önemli ve sürekli bir katkı tanınması ile veriliyor. Bunların yanında Bulgaristan Ulusal Bilim Akademisi tarafından verilen farklı dereceler de bulunmaktadır ki tüm Bulgaristan’ı kapsayacak şekilde verilen en yüksek derece olan “Akademik (Academic; Acad.)” en dikkat çekici örnektir. Bizde geçmişte kullanılan ve 1981 yılında kaldırılan “ordinaryüs” unvanına eş değer olduğunu söyleyebilirim. İşte tanıştığım Prof. Tenchov bu dereceye sahip bir bilim insanıdır; Acad. Prof. Dr. Boris Tenchov, MD, MSc, DSc.

Son ayım içerisinde Medikal Fizik ve Biyofizik Anabilim Dalı laboratuvarında çalışma imkânı buldum. Burada Baş Yrd. Doç. Dr. Sylvia Abarova (Head Assist. Prof. Dr.) ve Doç. Dr. Lubomir Traikov (Assoc. Prof. Dr.) ile çalışma fırsatı yakaladım. Özellikle nörodejeneratif hastalıkların tanısında yeni bir teknik olarak ön plana çıkan “Differential Scanning Calorimetry” tekniği hakkında bilgi aldım. Bu teknik aynı zamanda katıldığım projenin bir ayağı niteliğindedir. Diğer ayağında görev alarak oksidatif belirteçleri çalıştım. Tabii bu noktada belirtmem gerekir ki henüz bitmedi…

Laboratuvar deneylerini yürüttüğüm sırada Biyokimya Laboratuvarını kullanmak da gerekti ve burada Doç. Dr. Valentin Lozanov (Assoc. Prof. Dr.) ile tanıştım. İlk olarak laboratuvarın tanıtımını yaptı ve başta UV/VIS mikroplaka okuyucu olmak üzere çeşitli ekipmanları kullanmama izin verdi. Ayrıca bilimsel anlamda deney sürecinde destek oldu, deneyimlerini aktardı. Laboratuvar olanakları beni oldukça etkiledi. Biyokimyacı gözüyle gerek biyofizik gerekse biyokimya laboratuvarı adeta cennette yer alan birer oda gibiydiler.

Bu serüvenim içerisinde bir veteriner hekim olarak Sofya Ormancılık Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni (University of Forestry, Faculty of Veterinary Medicine) ziyaret etmeden olmazdı. Farklı günlerde gerçekleştirdiğim ziyaretler ile birçok meslektaşım ile tanıştım. Hem idari hem de bilimsel işleyici gözlemleme fırsatını yakaladım. Dikkatimi çeken ilk husus anabilim dalı yapısının değişik olmasıydı. Bulgaristan yüksek öğretim esaslarına göre, anabilim dalı olabilmek için en az 7 tane öğretim üyesi gereklidir ve anabilim dalı kurulmadan fakülte yapısı sağlanamıyor. Bu sayıyı tamamlamak, dolayısı ile anabilim dalı oluşturmak için farklı disiplinler bir anabilim dalı çatısı altında birleşebiliyor. İç Hastalıkları, Patoloji ve Farmakoloji Anabilim Dalı buna örnek olarak verilebilir ki burada Doç. Dr. Tanju Mehmedov (DVM, PhD, Assoc. Prof.) ile tanıştım. Kendisi ile klinik laboratuvar dersi konusunda fikir alışverişi yaptık ve aynı zamanda bana hayvan hastanesi ile tanı laboratuvarlarını gezdirdi. Bunun yanında Anatomi, Gıda, Zootekni ve Enfeksiyöz Hastalıklar anabilim dallarından da değerli akademisyenler ile tanıştım.

Sofya’da geçirdiğim sürenin zaman dilimi içinde özellikle hafta sonları şehri keşfetmekten de geri kalmadım. Hatta ağustos ayı içerisinde kısa bir süreliğine Sofya ve Bulgaristan sınırlarını aştım. Neyse… Başka bir yazının konusu… Sofya’nın temizliği ve geçmişi beni çok etkiledi. Özellikle şehrin merkezi olan ve Serdica olarak isimlendirilen bölgede yürümeye, okumaya ve havasını solumaya doyamadım. Roma İmparatorluğu kalıntıları üzerinde yükselen şehir adını da yine bu dönemde yapılan Azis Sofya Kilisesinden (St. Sofia Church) almaktadır ve Yunancada “Sophia” bilge anlamına gelmektedir. Eksiklerine rağmen tıkır tıkır işleyen ulaşım ağı beni etkiledi. Rahat ve konforlu toplu taşıma ile tanıştım. Şehri dolaşmak için otobüs, metro, tramvay ve troleybüs gibi seçenekler bulunmaktadır. Trafik kurallarına uyum konusunda da oldukça başarılı olduklarını söyleyebilirim. Özellikle yayalara karşı çok dikkatliler. Öyle ki 4 şeritli yolda dahi yaya geçidine adımını attığınız anda bütün araçlar duruyor ve sizin geçişinizi tamamlamanızı bekliyorlar. Bunu bizzat yaşadım ve çok garip bir duyguydu. Sebebi basit… Ülkemizde “orada yaya geçidimi olur” şeklinde yorumlanan birçok bölge var. Halbuki esas olan, nerede yaya geçidi varsa o noktada durmak ve bekleyen yayaya yol vermektir.

Ulaşım araçları dahil halka açık birçok yerde internet ağının olması ve de oldukça yüksek hızda olması beni şaşırttı. Gerek ev ortamında gerekse 4G bağlantısının indirme ve yükleme hızları etkileyiciydi. Sofya, Bulgaristan nüfusunun yaklaşık 4’te 1’ine sahip olmasına karşın oldukça sakin bir şehir. Gerçi üniversiteler ve öğrenci akışı nedeniyle okul döneminde işlerin değiştiği bilgisini aldım. Fakat bunu gözlemleme durumum olmadı. Şehirde dikkat çeken inşaat alanları son yıllarda en çok şikâyet edilen noktalardan biri. Sanırım bu durum bizler için ortak bir dil olabilir. Ancak buna rağmen şehirdeki yeşil alan sayısı oldukça fazla ve şehrin sakinleri kocaman harikulade parklara sahip. Öyle ki hafta sonları alışveriş merkezlerine kapanmak yerine parklara akın eden insanlar hayatın keyfini doyasıyı çıkarıyor. Her parkta, bazen de sokak aralarında yer alan spor aletleri dikkat çekiciydi. Özellikle genç nesil spor kültürü ile yoğruluyor diyebilirim. Normal vücut kütle indeksine sahip çok sayıda birey olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Son cümlelerimi Sofya’ya gidişime başlıca katkıyı koyan, ağabeyim, hocam, meslektaşım, değerli bilim insanı Yrd. Doç. Zafer Sabit’e (DVM, MSc, Assist. Prof.) ayırdım. Ekim 2014 yılında tanışmıştık. Üç seneye yakın aynı ofisi paylaştık ve daha sonra kariyer yönünü değiştirip Bulgaristan’a geri döndü. Kim bilir… Belki de o gün benim Sofya serüvenimin başlangıcıydı. Ayrı geçen yılların ardından AB Bursu sayesinde yeniden buluştuk. Sofya serüvenim boyunca her zaman yanımda durdu ve bana destek oldu. Şehirde hayatı kolaylaştıracak ipuçlarını öğretti, birçok bilim insanı ile tanıştırdı, yeri geldi şehri ve çevresini gezdirdi, bayramda doğup büyüdüğü köye götürdü ve daha birçok hatıralar biriktirdik. Dostluğumuz yanında bilimsel iş birliğimizi de bir adım öteye taşıdık. Yeni projelerin kapısını araladık ve inanıyorum ki daha sık görüşeceğiz. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.

Değerli okuyucularım, Biyokimya.vet takipçileri, bu yazım ile sizlere Sofya serüvenimden kesitler aktarmaya ve hikayeme dahil etmeye çalıştım. Yaşarken keyif aldığım günleri umarım zevkle okumuşsunuzdur. Ayrılık gününde söylendiği gibi “İlk gidişimdi ama son değil.” …

Bu yazıyı Sofya serüvenimde tanıştığım, hayatımın anlarını paylaştığım ve güzel hatıralar biriktirmemi sağlayan bilim insanları ile bu süre zarfında ayrı kaldığım, sabırla beni bekleyen, destekleyen kıymetli aileme adarım…