Öğretmenler Günü Kutlu Olsun.

“Öğretmenler Günü”, öğretmenlik gibi kutsal bir mesleği icra edenleri takdir etmek ve belirli bir alandaki özel katkılarından ötürü onlara saygı göstermek için kutlanmaktadır.

Bu günün kutlanması, eğitimde önemli bir kilometre taşını ifade eden günler, olaylar ve kişileri esas olmak suretiyle ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Bunun yanında bir çok ülke 1994 yılından beri 5 Ekim gününü UNESCO tavsiyesiyle “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlamaktadır. Ülkemizde ise 1981 yılından itibaren “24 Kasım” öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. Aynı günün 1928 yılında, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millet Mekteplerinin Başöğretmenliği”ni kabul ettiği gündür ve Atatürk’ün 100. Doğum yıl dönümü olan 1981 yılında dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükumeti tarafından, 24 Kasım’ın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.

Eğitim bir toplumu millet yaparak ileri medeniyet seviyesine taşıyacak en önemli unsurdur ve ne yazık ki bir toplum yine eğitim ile dejenere edilebilir, kutuplaştırılabilir veya geriletilebilir. Hedeflenen ileri seviye için öğretmenlik mesleği mutlak suretle muhafaza edilmeli ve Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği bilimsel, çağdaş, özgür ve laik anlayıştan taviz verilmemelidir. İşte bu nedenle öğretmenlerin yüklendiği görev kutsal olarak nitelendirilmektedir.

“Bir topluluk ulus olabilmek için mutlak eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki, toplumu gerçek ulus haline getirirler”.

Mustafa Kemal Atatürk.

24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlu Olsun.

Her gün evinizde duyduğunuz ve alışık olduğunuz sesler köpeğinizi strese sokuyor olabilir…

anxiety

California Üniversitesi – Davis (UC Davis) araştırmacıları insanların sıradan ev gürültüleri nedeniyle köpeklerinin strese girdiğini fark edemeyebileceklerini bildirdi.

Bilindiği üzere itfaiye sireni ve fırtınalar gibi ani gelişen gürültülü sesler genellikle köpeklerin kaygılanmasını tetikler ve stres gelişimine neden olur. Bunun yanında yapılan yeni bir çalışma vakum, mikrodalga gibi sıradan seslerin bile köpeklerin kaygılanmalarını tetikleyebileceği bildirildi. Çalışma bulguları alanında saygın bir dergi olarak kabul edilen Frontiers in Veterinary Science da yayınlandı.

Çalışmanın ilginç tespitlerinde biri de bir duman detektörünün düşük-pil uyarısı gibi yüksek frekanslı aralıklı seslerin köpeklerde anksiyeteye/kaygıya sebep olma yüzdesinin düşük frekanslı sürekli seslere göre daha yüksek olmasıdır.

UC Davis Veteriner Fakültesi araştırma ve öğretim görevlisi olan baş yazar Emma Grigg “Çoğu köpeğin gürültüye duyarlı olduğunu biliyoruz, ancak bizlere normal gelen seslere bu kadar duyarlı olmalarını anlayamıyoruz çünkü çoğu köpek sahibi vücut dilini okumayı bilmiyor” şeklinde açıklama yaptı.

Anksiyetenin belirtileri

Köpeklerde anksiyetenin bazı belirtileri şunlardır; ağlama, titreme ve ürkeklik. Ama bazen hayvan sahipleri korku veya anksiyetenin belirtileri göze çarpmayacak şekilde olduğundan bu durumu fark edememektedirler. 

köpek anksiyete, stres

Örnek olarak strese giren bir köpek hızlı hızlı soluk alıp verir, dudaklarını yalar, başını çevirir hatta vücudunu kasar. Bazen kulakları arkaya döner ve kafası omuzlarının altına iner. Bu noktada köpeklerin durumunu anlamak adına sahiplerin anksiyete ile ilgili kendilerini eğitmeleri önemlidir.

Araştırmacılar, çalışmalarında 386 köpek sahibi ile köpeklerinin ev seslerine tepkileri hakkında anket yaptı. Bunun yanında, çevrimiçi olarak mevcut 62 videodan kaydedilen köpek davranışları ve insan tepkileri incelendi. Bu incelemeler neticesinde dikkat çeken bir şu durum ortaya çıktı; Birçok köpek sahibinin yalnızca köpeklerinin ürkekliğini hafife almakla kalmadıkları, aksine köpeklerinin refahıyla ilgili endişe yerine eğlenceyle yanıt verdikleri görüldü.

Çalışma baş yazarı Grigg ayrıca çalışmanın insanların köpeklerini stresse iten şeyler hakkında düşünmeye itmesi ve bunun sonucunda köpeklerinin buna maruz kalmasını engellemesi açısından da önemli bir adım olduğunu belirtti.

Bazı sesler köpekler için acı verici olabilir.

Köpekler daha geniş bir işitme aralığına sahiptirler ve çok yüksek veya yüksek frekanslı seslerin herhangi bir köpeğin kulaklarına potansiyel olarak acı verici olabilir. Dolayısı ile bu gibi seslere maruz kalmayı en aza indirmenin yolları aranmalıdır. Örneğin yüksek sesin oluştuğu odadan köpeği çıkarmak gibi basit çözümler dahi üretilebilir.

Bilinmelidir ki köpekler sesten çok vücut dillerini kullanılıyorlar ve bu konuda dikkatli olmalıyız. Onlar bizim arkadaşlarımız, refakatçilerimiz veya ailemizin bir parçası oluyorlar. Onların kaygılarını azaltmanın da sorumluluklarımız arasında olduğunu unutmamalıyız.


İleri Okuma: Emma K. Grigg, Juliann Chou, Emily Parker, Anwyn Gatesy-Davis, Sara T. Clarkson, Lynette A. Hart. Stress-Related Behaviors in Companion Dogs Exposed to Common Household Noises, and Owners’ Interpretations of Their Dogs’ Behaviors. Frontiers in Veterinary Science, 2021; 8 DOI: 10.3389/fvets.2021.760845

Haber Kaynağı: ScienceDaily

Tunç Devri çiftçilerinin diğer evcilleştirilmiş hayvanlara göre ineklere ayrıcalıklı bir beslenme stratejisi uyguladıkları düşünülüyor.

tunç devri

Yeni bir araştırmaya göre Tunç Devri Çin’inde et ve süt ürünleri, önceden düşünüldüğünün aksine insanların diyetlerinde daha önemli bir role sahipti. Çalışma aynı zamanda dünyanın kalanının aksine çiftçilerin ve çobanların ineklerine, diğer evcilleştirilmiş hayvanlar olan keçilerden ve koyunlardan daha farklı baktıklarını öne sürüyor. Özellikle çobanların inekleri evlerine daha yakın tuttuğu ve kendi tüketimleri için yetiştirdikleri tahılların yan ürünleriyle hayvanlarını besledikleri belirlendi.

Tarih öncesi Avrasya’da, tarihi ekin ve evcil hayvanların hareketleri arkeolojik kayıtlar halinde elde edilebiliyor. Tam olarak anlaşılamayan nokta ise: Tunç Devri çiftçileri ve çobanları, yeni evcilleştirdikleri hayvanları (mesela Güneydoğu Asya’dan gelen inekler) nasıl uzun süredir devam eden tarım ve aşçılık gelenekleriyle birleştirebildikleriydi.

cow

Scientific Reports isimli alanında saygın bir dergide yayınlanan çalışma Gobi Çölü ile Tibet Platosu arasında Orta ve Doğu Asya arasındaki tarihi ekinlerin hareketini kolaylaştıran ve kilit bir bölge olan Hexi Koridoru (Gansu Koridoru) boyunca dokuz bölgede ortaya çıkan bulguları bir araya getirdi. Bunun yanında araştırıcılar kemik kayıtları ve insanlardan, hayvanlardan ve bitkilerden diğer izotop örneklerinin analizleri gerçekleştirdi ve bulgularını güçlendirdiler.

Araştırmanın baş yazarı Petra Vaiglova yaptığı açıklamada “Stabil izotop analizi yöntemini kullanarak, Tunç Çağı döneminde Kuzeybatı Çin’de Hexi Koridorunda yetiştirilmiş olan yerel otçulların diyetlerini inceledik. Sonuçlar gösterdi ki, çalışılan bölgedeki inek ve koyun veya keçiler ekolojik nişlerine göre belirgin bir şekilde farklı olarak bakılmışlardır. Bize göre bunun sebebi, yerel çiftçilerin geleneksel ve yenilikçi yöntemler arasında bir denge bulma çabasıyla ortaya çıkan çeşitli bakım seçeneklerinden dolayıdır.”  yorumunu yaptı.

Hexi Koridoru, tunç
Hexi Koridoru: Çin’in Kansu eyaletinde bulunan bir tarihi güzergâhtır.

Koyun ve keçiler, köyün çevresinde doğal olarak mevcut bitki örtüsüyle otlanırken; bilim insanları ineklerin hem otlandığını hem de beslendiğine dair kanıtlara rastlamışlardır. Araştırmacılar tarafından analiz edilen inek kemiklerinde, doğal bitki örtüsüne çok dahil olmayan kurak bitkilerin daha fazla girdisi olduğu ortaya konulmuştur. Bu ekin grubunda, kökeni Doğu Asya olan arpa da mevcuttur.

Bu bulgular gösteriyor ki, inek diyetleri insanlar tarafından daha çok etkilenmiştir ve inekler, insan yerleşimlerine koyun ve keçilerden daha yakın yetiştirilmişlerdir.

Araştırmanın kıdemli yazarı Xinyi Liu “Sonuçlarımızın ileri sürdüğü üzere; Hexi Koridoru’nda, kayda değer bir biçimde farklı bir çevrede evcilleştirilmiş ineklerin benimsenmesi ve yerelleştirilmesi arasında benzer bir süreç var.” açıklamasını yaptı. “İnek otlatmak için uygun olan otlak arazileri sınırlı olan bölgelerde insanlar ahırda beslenen sığır yerine domuz yetiştirmeye odaklı ekonomiye uyum sağlamışlardır.”

Araştırmacılar; bu sonuçların Kuzey Çin’de, ineklerin lokal veya uzak çayırlarda koyun ve keçilerle beraber gezinmek yerine, insanların yerleşimlerine daha yakın olduğu modern etnografik örneklerle örtüştüğünü söylüyor.

Liu’ya göre, geçmişteki çiftçilik ve diyet koşullarını anlamak bize bugünün dünyasında karşılaştığımız bazı zorluklar konusunda yardımcı olabilir. Bu zorluklar çevresel olduğu kadar sosyal de olmaktadır. Isınan iklim bağlamında, yani toprak neminin küresel boyutta gittikçe yoksullaştığı varsayımında, kuzeybatı Çin’in orta-holosen dönem koşullarına paralellikler çizilebilir. M.Ö 5000-1500 yıllarında Avrasya kıtasında yayılan çiftçilik temelinde, uzun süreli sosyal etkiler ortaya çıkmıştır. Kıtalar dahilinde tarım yeniliklerinin özgün doğasını tanımlamak, günümüzün marjinal çevresinde yetiştiricilik temellerine yardımcı olabilir.


İleri Okuma: Petra Vaiglova, Rachel E. B. Reid, Emma Lightfoot, Suzanne E. Pilaar Birch, Hui Wang, Guoke Chen, Shuicheng Li, Martin Jones, Xinyi Liu. Localized management of non-indigenous animal domesticates in Northwestern China during the Bronze Age. Scientific Reports, 2021; 11 (1) DOI: 10.1038/s41598-021-95233-x

Kaynak: ScienceDaily

Yoga ile daha çok gülü-MS-eyin

Multipl Skleroz, dünya çapında Merkezi Sinir Sistemi (MSS) hastalıkları arasında en yaygını olarak kabul edilmekte ve otoimmun hastalıklar grubu arasında yer almaktadır.

Multiple Skleroz (MS) hastalığının karmaşık bir etiyolojisi vardır ve yapılan birçok çalışma olmasına rağmen nedeni tam olarak açıklanamamaktadır. Genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimiyle ortaya çıktığına inanılmaktadır. Serum D vitamini seviyelerinin düşüklüğü, ultraviyole ışınları, sigara kullanımı, çocukluk çağı obezitesi ve Epstein-Barr virüsü enfeksiyonu ile bireyin genetik geçmişi birlikte değerlendirildiğinde bu nedenlerin hastalık gelişiminde büyük rol oynadığı gösterilmektedir. Bunun yanında bu MS hastalarının yaşam kalitesini artırmak da önemlidir ve yoga bu anlamda çalışılmıştır.

myelin kılıf
MS’de bağışıklık sistemi, sinir liflerini kaplayan koruyucu kılıfa (miyelin) saldırır ve beyin ile vücudun geri kalanı arasında iletişim sorunlarına neden olur.

Sinir hücrelerinin etrafını saran koruyucu kılıflar vardır ve bunlar miyelin kılıf olarak adlandırılır. MS hastalığında bireyin bağışıklık sistemi kendi sinir hücrelerini tanımlayamayıp onları yok etmeye yönelik çalışır ve demiyelinizasyon adı verilen miyelin kılıflarının zarar görmesine ve/veya yok olmasına yol açar. Bunun sonucunda MSS enflamasyonu gerçekleşir. Sonuç olarak sinir hücreleri zarar görür ve sinir iletiminde hasarlar meydana gelir. MSS’nin ak maddesinde bulunan ve vücudun diğer hücreleriyle bilgi alışverişini sağlayan bu sinir liflerinin hasar görmesi sonucunda da çeşitli sinir sistemi bozuklukları ortaya çıkar. Çift görme veya görememe, inkoordinasyon, kaslarda zayıflama, yüzde veya vücutta uyuşma/karıncalanma, kronik ağrı ve halsizlik yaygın olarak görülen semptomlar arasındadır. Bu semptomlar bireyden bireye farklılık göstermektedir. Duygu durumunda değişiklikler ve uyku sorunları da MS teşhisi sonrasında sık görülen semptomlar arasındadır.

MS hastalarına, sağlıklı beslenmeleri ve uzmanlar kontrolünde hareket etmeleri, hareketleri yaparken kendi beden, zihin ve duygu durumunu bir bütün olarak incelemeleri önerilmektedir. Böylece birey, kendisine iyi geleni farkındalıkla seçecek ve hastalığın agresif seyretmesini öz farkındalıkla en aza indirgemeye çalışacaktır. Bu sebeplerle, MS hastalığının Yoga felsefesi ve pratiğiyle bağlantısı özellikle son yıllarda önem kazanmakta ve bu konudaki bilimsel çalışmaların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

YOGA: MS hastalarına destekleyici bir yaklaşım

Yoga, Sanskritçe “Yuj” kelimesinden türemiştir. Yuj kelimesi birlik, bağlılık anlamına gelen bedenin, zihnin ve ruhun bir bütün olduğu anlamına gelir.

yoga

Yoga, 5000 yılı aşkın bir süre önce Hindistan’da ortaya çıkmış geleneksel bir yöntemdir. Günümüzde farklı tiplerde yoga çeşitleri vardır. Tüm yoga çeşitlerinin temelindeki prensip aynıdır ve Asana (fiziksel duruş), Pranayama (nefes teknikleri), Dhayana (meditasyon) formlarından oluşur.

Genel olarak Yoga; geleneksel formunu ve felsefesini koruyarak, zihinsel ve bedensel güç, dayanıklılık, esneklik, sakinlik ve uyum duygusunu geliştirmek için uygulanır. Tüm duruşlar bedeni ve zihni gözlemleyerek uygulanır. Bu da bireyin kendini bir bütün olarak farkındalıkla gözlemlemesine ve geliştirmesine olanak sağlar.

MS hastalığına sahip bireylerde yoganın etkisi geçmişten günümüze incelenmektedir.

Vasudeva ve arkadaşlarının (2020) yaptığı çalışmada; her MS hastasının geçmişi incelenmiş ve grup olarak program oluşturulmuştur. Asanalar yanında, yoganın geleneksel formu korunarak, programa yoga felsefesini konuşma, nefes teknikleri, rahatlama ve meditasyon dahil edilmiştir. Hastanın kendisini acı yönünden daha iyi sentezleyebilmesi ve kendisini kabul etmesi için “Patanjali’nin Yoga Sutraları” kitabından belli bölümler seçilerek programa dahil edilmiştir. Bu kitap, bir bilge olan Patanjali tarafından M.Ö. 500 ile 400 M.S zamanlarında Hindistan’da yazılan ve yoga hakkında çok eski geleneklerden gelen bilgileri içeren bir kitaptır. Programa katılan hastaların günlük rutinleri (uyku düzenleri, yeme alışkanlıkları gibi) düzenlenmiş ve ayrıca; hastalara bitkisel bazlı beslenme önerilmiştir. Çalışmanın sonunda, hastaların enerji seviyeleri, ağrı durumları, fiziksel hareketlerindeki denge, güç ve esneklik, kendine güven, idrar tutabilme durumları, uyku durumları, sindirim ve duygu durumlarındaki değişiklikler incelenmiştir. İncelenen tüm parametrelerde olumlu sonuçlar alınmış ve hiçbir yan etki raporlanmamıştır.

Cohen ve arkadaşlarının (2017) yaptığı çalışmada ise; yine asanalarla birlikte yoga felsefesi, nefes teknikleri ve meditasyon da programa dahil edilmiş ve haftada iki kez olmak üzere sekiz hafta boyunca MS hastaları düzenli bir yoga programına başlatılmıştır. Programın sonunda her hastanın yaşam kalitesi, mental durumu ve fiziksel durumu incelenmiştir. Bireyin duygu durumunda olumlu yönde meydana gelen değişiklik fiziksel olarak güçlenmeyle birlikte hastanın yaşam kalitesini arttırdığı gözlemlenmiştir. İstenmeyen hiçbir etki raporlanmamıştır.

Genel olarak yapılan tüm çalışmaların amacı; MS hastalarında sağlıkla ilgili yaşam kalitesini, yorgunluğu, hareketliliği, ruh halini ve bilişsel işlevi iyileştirmede yoganın etkinliği ve güvenliği hakkındaki verileri sistematik olarak değerlendirmek ve meta-analiz etmekti.

Sonuç olarak, hastaların kendi ruh halleri hakkında daha gözlemci hale geldiği ve günlük durumlara tepkilerinin bilinçle değiştirebildikleri raporlanmıştır. Ayrıca; erkek hastalar, ailelerinin ruh halindeki değişiklikleri gözlemlediğini ve daha fazla destek ve teşvik sağladığını bildirmişlerdir. Genel olarak tüm hastalar yaşam tarzı değişikliklerinin ve hayat kalitesindeki yükselmenin onlara yardımcı olduğunu bildirmiştir.

Daha çok Yoga ile hayata daha çok gülü-MS-eyin. 🙂


İleri Okuma

  • Alphonsus KB, Su Y, D’Arcy C. The effect of exercise, yoga and physiotherapy on the quality of life of people with multiple sclerosis: Systematic review and meta-analysis. Complement Ther Med. Published online 2019. doi:10.1016/j.ctim.2019.02.010
  • Cohen ET, Kietrys D, Fogerite SG, et al. Feasibility and Impact of an 8-Week Integrative Yoga Program in People with Moderate Multiple Sclerosis-Related Disability: A Pilot Study. Int J MS Care. 2017;19(1):30-39. doi:10.7224/1537-2073.2015-046
  • Cramer H, Lauche R, Azizi H, Dobos G, Langhorst J. Yoga for multiple sclerosis: a systematic review and meta-analysis. PLoS One. 2014;9(11):e112414. doi:10.1371/journal.pone.0112414
  • Dobson R, Giovannoni G. Multiple sclerosis – a review. Eur J Neurol. 2019;26(1):27-40. doi:10.1111/ene.13819
  • Dunne J, Chih HJ, Begley A, et al. A randomised controlled trial to test the feasibility of online mindfulness programs for people with multiple sclerosis. Mult Scler Relat Disord. Published online 2021. doi:10.1016/j.msard.2020.102728
  • Fasczewski KS, Garner LVM, Clark LA, Michels HS, Migliarese SJ. Medical Therapeutic Yoga for multiple sclerosis: examining self-efficacy for physical activity, motivation for physical activity, and quality of life outcomes. Disabil Rehabil. Published online 2020. doi:10.1080/09638288.2020.1760364
  • Field T. Yoga research review. Complement Ther Clin Pract. Published online 2016. doi:10.1016/j.ctcp.2016.06.005
  • Gannon S, Life D. Jivamukti Yoga: Practices for Liberating Body and Soul. Ballantine Books; 2002.
  • Skarlis C, Anagnostouli M. The role of melatonin in Multiple Sclerosis. Neurol Sci. Published online 2020. doi:10.1007/s10072-019-04137-2
  • Thakur P, Mohammad A, Rastogi YR, Saini R V., Saini AK. Yoga as an intervention to manage multiple sclerosis symptoms. J Ayurveda Integr Med. Published online 2020. doi:10.1016/j.jaim.2019.04.005
  • Vasudevan S, Devulapally S, Chirravuri K, Elangovan V, Kesavan N. Personalized Yoga Therapy for Multiple Sclerosis: Effect on Symptom Management and Quality of Life. Int J Yoga Therap. Published online 2020. doi:10.17761/2021-d-19-00037
  • Young HJ, Mehta TS, Herman C, Wang F, Rimmer JH. The Effects of M2M and Adapted Yoga on Physical and Psychosocial Outcomes in People With Multiple Sclerosis. Arch Phys Med Rehabil. Published online 2019. doi:10.1016/j.apmr.2018.06.032

Singapur vahşi yaşam parkındaki aslanlara SARS-CoV-2 bulaştı.

Singapur’daki bir vahşi yaşam parkındaki dört aslanın, enfekte hayvan bakıcılarıyla temas sonucunda SARS-CoV-2 testlerinin pozitif çıktığı bildirildi. Bu hayvanlarda ayrıca öksürme ve hapşırma gibi semptomlarında bulunduğu tespit edildi.

Vahşi yaşam parkı yetkililerinin nesli tehlike altında olan Asya aslanlarında şüpheli hastalık belirtilerini fark etmesiyle Singapur hayvan veteriner hizmetleri yetkilileri devreye girerek ilgili testleri yaptırdı. Pozitif gelen sonuçlar sonrasında hayvanlar karantinaya alındı.

Zamanında yapılan müdahaleler ile hayvanların durumlarının iyi olduğu ve destekleyici tedaviler ile tamamen iyileşmelerinin beklendiği açıklandı.

Unutulmamalıdır ki, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’ne (OIE) ve yapılan çalışmalara göre şu anda hayvanların SARS-CoV-2’nin insanlara yayılmasında rol oynadığına dair herhangi bir kanıt ortaya konulmamıştır. Bununla birlikte, OIE, SARS-CoV-2 ile enfekte olan insanlarla yakın temasta bulunan hayvanlarda pozitif test sonucuna ilişkin “ara sıra ve izole” şekilde raporlar olduğu da bilinmektedir.

Kaynak: CNA

Örümceklerin nasıl ağ kurdukları sorusu yanıtlandı.

Johns Hopkins Üniversitesi araştırmacıları, örümcekler karanlıkta çalışırken sekiz bacağının her hareketini izlemek ve kaydetmek için gece görüşü ve yapay zeka kullanarak örümceklerin nasıl ağ kurduklarını tam olarak ortaya çıkardılar.

Örümcek ağlarının bu muhteşem canlılar tarafından nasıl bu kadar zarafet, karmaşıklık ve geometrik hassasiyet sahip yapıları yaratabildiğine dair yeni bir anlayış ortaya kondu. Araştırıcıların çalışma sonuçları saygın bir yayın evi olan Cell Press’in Current Biology isimli yüksek etki değerli (2020 Impact Factor=10.834) dergisinde yayınlandı.

örümcek, ağ, örümcek ağı

Araştırmanın kıdemli yazarı Andrew Gordus “Bu konuya ilk olarak oğlumla kuş gözlemciliği yaparken başladım. Muhteşem bir ağ gördükten sonra, ‘bir hayvanat bahçesine gidip bunu yapan bir şempanze görseniz, bunun inanılmaz ve etkileyici bir şempanze olduğunu düşünürdünüz’ diye düşündüm. Bu daha da şaşırtıcı çünkü bir örümceğin beyni çok küçük ve bu olağanüstü davranışın nasıl oluştuğu hakkında daha fazla şey bilmediğimiz için hüsrana uğradım. Şimdi, hiçbir hayvan mimarisi için bu kadar ince bir çözünürlükte yapılmamış olan, ağ oluşturmanın koreografisini tanımladık.” şeklinde açıklama yaptı.

Sadece dokunma duyusunu kullanarak körü körüne ağ inşa eden örümcekler, yüzyıllardır insanları büyülemiştir. Andrew Gordus, bu hayvan mimarların nispeten küçük beyinlerinin üst düzey inşaat projelerini nasıl desteklediğini anlamanın ilk adımının şimdiye kadar hiç yapılmamış olan ilgili davranışları ve motor becerileri sistematik olarak belgelemek, analiz etmek ve eylemleri kaydetmek olduğunu açıkladı.

Araştırma ekibi, çalışmalarında bir parmak ucuna rahatça oturacak kadar küçük, batı Amerika Birleşik Devletleri’ne özgü bir örümcek türünü (Uloborus diversus) kullandı. Örümcekleri gece ağ oluşturma çalışmaları sırasında gözlemlemek için kızılötesi kameralar ve ışıkları içeren bir laboratuvar ortamı tasarladı.

örümcek, ağ, örümcek ağı

Bu kurulumla, her gece ağ oluştururken altı örümceği izlediler ve kaydettiler. Özellikle uzuv hareketini tespit etmek için tasarlanmış yapay görme yazılımı ile milyonlarca bireysel bacak hareketini izlediler ve belgelediler.

Araştırıcılar, ağ oluşturma davranışlarının örümcekler arasında oldukça benzer olduğunu buldular, öyle ki bir örümceğin ağın üzerinde çalıştığı kısmını sadece bir bacağın konumunu görerek tahmin edebildiler.
Andrew Gordus “Nihai yapı biraz farklı olsa bile, ağı oluşturmak için kullandıkları kurallar aynıdır. Hepsi aynı kuralları kullanıyor, bu da kuralların beyinlerinde kodlandığını doğruluyor. Şimdi bu kuralların nöronlar düzeyinde nasıl kodlandığını bilmek istiyoruz.”

Çalışmanın baş yazarı Abel Corver, “Örümcek büyüleyici, çünkü burada bizimkiyle aynı temel yapı taşları üzerine inşa edilmiş bir beyne sahip bir hayvanınız var ve bu çalışma, insanlar da dahil olmak üzere daha büyük beyin sistemlerini nasıl anlayabileceğimize dair ipuçları verebilir ve bence bu çok heyecan verici.” açıklamasını yaptı.

Çalışma yazarları arasında eski bir John Hopkins lisans ve şu anda Atlantic Veterinary College’da yüksek lisans öğrencisi olan Nicholas Wilkerson ve Johns Hopkins’te yüksek lisans öğrencisi olan Jeremy Miller yer aldı.


İleri okuma: Abel Corver, Nicholas Wilkerson, Jeremiah Miller, Andrew Gordus. Distinct movement patterns generate stages of spider web building. Current Biology, 2021; DOI: 10.1016/j.cub.2021.09.030

Haber Kaynağı: Johns Hopkins University. “Spiders’ web secrets unraveled: Researchers document every step of spider-web building.” ScienceDaily. www.sciencedaily.com/releases/2021/11/211101105356.htm (accessed November 9, 2021).

Kiralitenin Biyolojik Sistemlerde Önemi

Organik kimyanın ve bununla ilgili bilim dallarının gelişmesinde, evrendeki maddelerde moleküler düzeyde kiralitenin varlığı ile stereojenik merkeze sahip moleküllerin stereoizomer özelliklerinin bulunması oldukça etkili olmuştur. Kiralitenin biyolojik aktivite olarak önemli olmasının nedeni moleküler simetrinin biyolojik olaylara hâkim olmasıdır.

Kiralitenin biyoaktivite için şart olmamasına rağmen ilaç, tat-koku vericiler ve gıda katkı maddeleri gibi stereojenik merkeze sahip biyoaktif moleküllerde enantiomerlerin aktivitelerinde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Canlı organizmaların moleküler bileşenleri büyük çoğunlukla kiraldir ve bu moleküllerin biyoaktif maddelerle etkileşimlerinde baskın rolü vardır. Reseptörler veya serbest sinir uçları tüm canlı sistemlerin içinde yaşadıkları dış ortamda ve kendi iç ortamlarında oluşan kimyasal, fiziksel, elektriksel gibi tüm değişiklikleri fark etmelerini ve algılamaların sağlar. Organizmalarda ve yapılardaki fonksiyonlarına bakılmaksızın tüm reseptörlerin ortak olan noktaları hepsinin kiral moleküllerden oluşmasıdır. Aminoasitler, DNA, karbonhidratlar ve enzimler canlı içinde bulunan temel kiral yapılardır. Reseptörlerin uyarıcı moleküllerine bağlanmalarında farklı davranış göstermeleri yani enantiyoseçici olmaları istenir. Bu nedenle kiralite özelliği olan aktif maddelerin sentezi bunların ilaç ham maddeleri olmalarından dolayı önem arz etmektedir. İlaçlarda enantiyomerlerden biri istenen davranışlar ve yararlı farmakolojik özellikler gösterirken diğer enantiyomer ise genel olarak zararlı farmakolojik özelliklere sergileyebilmektedir.

Günümüzde enantiyomerik davranış gösteren saf bileşiklere insan, hayvan ve bitki sağlığında kullanılan ilaçlar ile besin katkı maddelerin üretiminde, sıvı kristal ve polimer gibi materyal biliminin ve sektörünün gelişmesinde için her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Canlıların yapıları ve bunların aktiviteleri araştırıldığında biyolojik etki anlamında tek izomerlerin hedef seçici olmaları nedeniyle optikçe aktif maddenin her iki enantiomeri de bir karışımda ayni miktarlarda bulunmasına (rasemik) göre daha güçlü ve güvenilir olduğu belirlenmiştir. Bunun sonucu olarak tek izomerleri etken maddeye sahip tek enantiyomerden oluşan ilaçların geliştirilmesine üzerine yoğunlaşılmıştır. Kiral bileşik yapıda olan ilaçların rasemik karışımdaki enantiomerinden birisi fizyolojik olarak yararlı olurken diğer enantiomer ciddi zararlar verebilir. Bu nedenle ilaç sektöründe kiral yapıların tanımı oldukça önemlidir. Tüm bu nedenlerden dolayı yeni asimetrik sentez metotlarının geliştirilmesine duyulan ihtiyaç artmıştır. Böylece son yıllarda bu konuda yapılan çalışmalar hız kazanmıştır.

Stereokimya

Moleküldeki atomların bağlanma yapılarını ve uzayda diziliş biçimlerini üç boyut içerisinde inceleyen bilim dalına stereokimya denilmektedir. Atomların uzayda birbirine göre konumlarının nasıl düzenlenmiş olduklarını araştırmaktadır. İzomerizm de moleküllerin uzaydaki yerleşim biçimlerini inceleyen bir disiplindir. İzomer ise atomları arasındaki bağlantı yapıları farklı fakat aynı molekül formülü ile gösterilebilen iki veya daha fazla sayıda farklı kimyasal bileşiklerdir. Bunlar aynı molekül formülüne sahiptir fakat atomlarının dizilişi farklı olan bileşiklerdir. Aynı zamanda izomer bileşiklerin kimyasal özellikleri de farklıdır.

izomer, stereoizomer, kiralite, kiralitenin
– İzomerlerin temel sınıflandırılması

Stereoizomeri

Bir biyomolekülün kovalent bağları, fonksiyonel grupları o molekülün fonksiyonunda oldukça önemlidir. Molekülün üç boyutlu biçimi atomlarla oluşturulmaktadır. Karbon bileşikleri stereoizomerler şeklinde bulunmaktadır. Atom sayıları aynı fakat uzaydaki dizilişleri farklıdır ve yine farklı fiziksel özellikler gösterirler. Biyomoleküller arasında karşılıklı moleküler ilişkiler değişken olmayacak biçimde stereospesifiktir bu da moleküllerde spesifik stereokimya oluşturur. Atomların düzenlenmesi konfigürasyon olarak adlandırılır bunlar cis, trans konfigürasyonları, optik stereoizomerlerin konfigürasyonları olabilir. Bunlar stereokimyada üç boyutlu yapı olarak ifade edilir. Bir karbon atomu 4 farklı atom ya da gruplar ile asimetrik yani kiraldır. Bir ya da daha çok asimetrik karbon içeren bir molekül de asimetriktir.

Enantiomerler birbirlerine dönüşememektedir. Bunun nedeni kovalent bağlarını kırıp atomların yer değiştirmesi için çok büyük enerjiler gerekmektedir. Enantiomerler kiral olmayan ortamlarda olmadığı sürece aynı kimyasal özelliklere sahip olmaktadırlar. Örneğin bir amino asit olan alaninin iki enantiomeri bulunmaktadır ve bunların erime noktası, kaynama noktası ve çözünürlüğü gibi fiziksel özellikleri aynıdır fakat enantiomerler karıştırılacak olursa oluşan ürünün erime, donma noktası ve çözünürlük gibi fiziksel özellikleri farklı olacaktır ancak kimyasal özellikleri değişmeyecektir. Bir karışımdaki enantiomerlerlerin oranı bulunmak istenirse kromotografik ve spektroskopik özellikler dışarıdan asimetrik bir etkinin gösterilmesiyle değişir. Böylece enantiomerler birbirinden farklı olarak hareket ederler ve analizleri yapılmış olmaktadır.

– L- ve D- Alanin’in moleküler yapıları (Eren ve ark. 2017).

Enantiomerler

Optikçe aktif maddenin (kiral madde) asimetrik ayna görüntüsüdür ve iki tane enantiomere sahiptir. Kiral molekülün dört farklı gruba veya atomun karbon grubuna σ-bağları ile bağlanmasıyla oluşmaktadır. Karbon atomu molekülün asimetrik merkezi olmasıyla birlikte bu tip moleküller farklı uzaysal yapılarla bir çift stereoizomere sahiptir. Bunlar ayna görüntüleri ile çakışmazlar. Bunların optik dönme açıları rakam olarak ayni ama işaret olarak tam terstir. İki simetrik enantiomerlerin erime ve kaynama noktaları, yoğunluklar bütün fiziksel özellikleri birbirinin benzeridir. Kimyasal özellikleri ise kiral olmayan ortamlarda aynıdır, benzer hız ve şekilde tepkimeye girip, benzer maddeleri meydana getirirler. Optik dönme açıları rakamsal olarak ayni ama işaret olarak tam tersidir. Bir birbirlerinden ayırmak gelişmiş kimyasal analiz yöntemleri ile mümkündür. Canlı moleküllerin çoğu enantiomer yapıda olduğundan, insanlar da dâhil olmak üzere canlılar üzerinde iki simetrik enantiomerin etkilerinden dolayı bariz bir fark olmaktadır.

laktik asit, enantiomer
– Laktik asidin enantiomerik formları (Casalini ve ark. 2019).

Enantiomerlerin fiziksel özelliklerinden birisi polarize ışının titreşim düzlemini çevirme özelliğine sahip olmasıdır. Bu nedenle enantiomerlere optik izomerler de denilmektedir. Optik izomerlerden birisi polarize ışının yayılmasını sağa doğru çevirirken, diğeri sola çevirir. Tek bir kaynaktan çıkan normal ışık her yöne ve her düzlemde salınan (yayılan) bir titreşim olayıdır. Dalga hareketi ışığın doğrultusuna dik bir yol izlemektedir. Polarize ışıksa dik olan tek bir düzlemde titreşen ve dalga titreşimlerinden arındırılmış ışıktır. Enantiomer (simetrik) moleküller ışıkla karşılaştığında kesin bir dönüş yaparlar ve ayna görüntüleri ters yönde olduğunda dönüş dengelenir ve ışığın dönüşü sıfırlanır. Çözeltide ayna görüntüsü olmayan tek bir enantiomerin net dönüşü sıfırlanmaz. Bu nedenle rasemik karışımlarda da polarize ışığın dönüşü sıfırlanmaktadır. Optikçe aktif maddelerin özgün olan dönüş açıları, polarimetreyle ölçülebilir. Polarize ışığın titreşim düzlemini sağa doğru döndüren enantiomere dekstrorotatori ya da sağa çeviren, sola doğru döndüren enantiomere levorotatori ya da sola çeviren denilmektedir.

Kiralite

Kiralite geometrik bir özelliktir. Bunu günlük hayattan bir örnek ile açıklayacak olursak bir madde ayna görüntüsü ile çakışmıyorsa kiral, ayna görüntüsüyle çakışıyor ise kiral değildir. Kiralite molekülün özelliği uzayda yer alan molekülün atomlarının dizilişinin ayna görüntüsünün üst üste çakışmamasıdır. Kiral molekül asimetrik bir merkeze sahiptir. Tek kiral yanında birden fazla asimetrik merkeze sahip kirallar vardır. Bunlara multi kiral yapılar denir. Bir molekül buna rağmen kiral özellik göstermeyebilir. Bir bileşikte bulunan sp3 hibritleşmesi yapmış karbon atomuna dört farklı grup bağlıysa da kiral olmaktadır. Asimetrik karbon atomunun 4 birbirinden farklı atom veya atom grubuna merkez olmasına da stereogenik merkez denir. Kiral bileşikler molekül içi simetri düzlemi içermemesinden kaynaklı olarak asimetrik moleküllerdir ve ayna görüntüsü birbirinin üstüne çakışmayacak biçimde olan iki konfigürasyon izomerine sahiptir. Ortaya çıkan bu iki izomerine enantiomerler denilmektedir ve bu yapılar birbirlerine enantiomeriktir.

enantiomer, kiralite
– Kiral olan jenerik bir amino asidin iki enantiyomeri

Kiralitenin adlandırılması ve özellikleri

R ve S kuralları ya da Chan-Ingold-Prelog (CIP), karşıt konfigürasyonlara sahip iki enantiomeri adlandırmak için kullanılır. Bu adlandırma bazı kurallar çerçevesinde yapılır. Basitçe en küçük grup stereojenik karbon atomunun arkasına getirilir ve kalan üç grup öncelik sırasına dayanarak sağa (R) ya da sola (S) yönelmesine bakarak karar verilir. Fakat bu kural ile karar kılınamaması durumunda ve ilk bağlı atom aynı ise ikinci ya da üçüncü olarak sırayla devam eden atomlar incelenerek karara varılmaya çalışılır.

Düzlem-polarize ışık, kiral moleküllerden geçtikten sonra düzlem olmaktan çıkar, döner ve bir açı oluşturur. Buna optikçe aktiflik denir. Bir tarafta açı +α° (saat yönünde) olurken diğer tarafta açı -α° (saat yönünün tersinde) olur. Örneğin, aynı konsantrasyon ve deney koşullarında (S)-karvon düzlem-polarize ışığı +10° saat yönünde döndürürken (R)-karvon düzlem-polarize ışığı -10° saat yönünün tersine döndürür.

polarizasyon, polarize ışık, kiralite
– Kiral ve Akiral bileşiklerin düzlem-polarize ışık ile etkileşimleri

Kiralitenin biyolojik önemi

Kiral moleküllerin varlığı, stereojenik merkezi bulunan moleküllerin varlığı organik kimya ve organik kimya ile ilgili olan diğer bilim dallarına da bu kavramların büyük katkıları olmuştur.

Biyolojik aktivitelerin meydana gelmesi için kiralite gerekli değildir, ancak stereojenik merkezlere sahip biyolojik olarak aktif moleküllerin enantiomerik aktivitesi farklıdır. Örnek olarak gıda katkı maddeleri, koku ve tat vericiler, böcek ilaçları, herbisit ve ilaçlar gibi biyolojik aktif maddelerde bulunmaktadır. Canlı organizmaların bileşenlerinde büyük ölçüde kiral moleküller içerir ve bu kiral moleküller biyoaktif maddelerin karşılıklı etkisinde baskın rol oynar. Yaşam sistemlerinde yaşanan fiziksel, kimyasal, elektriksel tüm farklılıklar serbest olan sinir uçları ya da duyu almaçları olan reseptörler ile algılanır. Ne tür fizyolojik işlevi olursa olsun reseptörlerin ortak özelliği kiral olmalarıdır. Bu özellik sayesinde uyarıcı moleküller bağlanma sırasında enantiyoseçici davranırlar.

Hastalık tedavisinde kullanılan bir çok farmasötikler ve kimyasal bileşikler rasemik yapıdaki fiziksel ve kimyasal özellikleri aynı olan kiral enantiomerlerden meydana gelmiştir. İlaç sanayinde enantiomerlerden birisi istenen iyileştirici, tedavi edici vb. yararlı etkiyi gösterirken diğeri enantiomer aktif olmayabilir formda olabilir veyahut zararlı yan etkiler oluşturubilir. Farmasötik endüstride enantiyomerik saflıktaki kiral bileşiklere olan ihtiyaç duyulduğundan, kiral moleküllerin rasemik karışımlardan saflaştırılması süreçlerinde uygun ayırma yöntemlerinin geliştirilmesi ve yeni stratejilerin oluşturulması önem arz etmektedir. Birçok optik rezolüsyon yöntemi rasemik bileşiklerin ayrıştırılmasında kullanılmaktadır. Ancak klasik yöntemler uzun bir proses süreci gerektirmektedir. Bu durum yüksek maliyetler oluşturmakta, karşılığında düşük miktarda optikçe aktif bileşik elde edilmektedir ve bu nedenle farmasötik endüstride tercih edilmemektedir. Yüksek verim elde edilmesi ve enerji tasarrufu sağlaması nedeniyle Membran temelli kiral ayırma işlemleri diğer ayırma işlemlerine göre ekonomik olmaktadır. Bunun yanında bu yöntemin ölçek büyütme adımının kolay olmasından dolayı daha çok tercih edilmektedir.

Kiral moleküller

Enzimler: Kiral bileşikler olan enzimler birçok reaksiyonun gerçekleşmesinde kofaktör ve koenzimleriyle rol oynarlar. Biyokatalizör olarak görev alırlar. Enzimler enantioselektiflikleri ile oksidasyon-redüksiyon reaksiyonlarında asimetrik sentez için katalizörlerdir. 

Amino asitler: Proteinlerin işlevleri kiral yapılar aracılığıyla diğer moleküllerle yaptığı etkileşime bağlıdır. Genin belirli bir şekilde protein kodlamasında aminoasitlerin homokiralitesi gereklidir çünkü L- ve D-aminoasitleri üç boyutlu protein yapıları meydana getirir. Örnek olarak alanin ve serin amino asitlerinin her biri yıldızla (*) işaretlenmiş stereojenik merkezi bulunur. Doğada bunlar doğal enantiomerler olarak bulunurlar. Proteinler ise, aslında birçok kiral merkeze sahip olmasına karşın aslında tek bir enantiomerdir.

protein, stereojenik merkez, kiral karbon
– Bir protein molekülü ve stereojenik merkezleri (kırmızı yapılar).

DNA: Canlıların temel yapıtaşlarından, genetik bilgilerin bulunduğu, çift zincirli yapı olan DNA da kiral bir moleküldür. Örneğin, DNA’da nükleik asit olan sitozin yıldızla belirtilmiş olarak gösterilen üç stereogenik merkezi vardır ve kirallikten söz edilebilir. Proteinler gibi DNA da birçok stereogenik merkeze sahip olmasına rağmen tek bir enantiomerdir.

DNA, stereojenik merkez
– Kiral molekül olan üç stereojenik merkezi yıldız sembolü ile işaretlenmiş sitozin molekülü (en sol) ve DNA zincirleri.

Karbonhidratlar: Monosakkarit, disakkarit, oligosakkarit olmak üzere üç alt grupta incelenirler. Karbonhidratlar da kiral molekül sınıfındadır. 

gliseraldehit, stereojenik merkez
– En basit yapılı monosakkaritelerden biri olan D- ve L-Gliseraldehitin stereojenik merkezleri * ile gösterilmektedir.

Lipitler: Lipitler hücre membranının en önemli birimlerinden olan kiral moleküllerdir. Optikçe aktifliği sayesinde bu unvanı kazanmıştır. Burda söz konusu olan enantiyospesifik etkileşimler hücreye dair özelliklerin değişmesini sağlar ve bu da zara bağlı olan proteinlerin görevini önemli miktarda etkileyebilir.

– Hücre membranındaki bazı kiral lipit molekülleri.

İlaçlar: İlaç sektöründe kiralitenin önemi yadsınamaz bir gerçektir. Birbirlerinin ayna görüntüsü olan enantiomerin polarize ışığın titreşim düzlemini döndürme yönleri arasındaki farklılığın yanı sıra kiral ortamda iki farklı bileşik olarak davranmaktadır. Bu nedenle kiral ortamdaki kimyasal özellikleri de farklıdır. Canlı organizma ve yapılarında kiral özelliğe sahip olması nedeniyle enantiomerler bu canlı organizma ve yapılar üzerinde iki farklı şekilde etki gösterebilmektedir. Başka bir değişle enantiomerler birbirlerine zıt etki gösterebilir. Örneğin, (S)-(-)-propranolol kalp hastalığının tedavisinde β-bloker olarak tanımlanmıştır fakat enantiyomeri (R)-(+)-propranolol gebelik önleyici olarak etki etmektedir. Bu nedenle klinik kullanımda bu bileşiğin enantiyomerik saflığı çok önemlidir. İlaçlarda kiralite kavramı çok yaygındır. Kardiyovasküler hastalıklar için pravastin sodyum, merkezi sinir sistemi hastalıkları için setralin hidroklorür, solunum sistemi hastalıkları için salmeterol, hematoloji hastalıkları için klopidogrel bisülfat, sindirim sistemi ile ilgili hastalıklar için esomeprazol magnezyum, antibiyotik olarak potasyum klavulanat örnek verilebilir. 

Hastalar tarafından kullanılan ilaçların %56’sı kiral molekül olmakla beraber %88 oranı rasemik karışım olarak bulunur. Fakat rasemik ilaçların kullanılırken birim miktardaki etken maddenin tam alınabilmesi için rasemik karışımdan iki kat kullanmak gerekmektedir. Örneğin (R,R)-kloroamfenikol antibakteriyel özellik gösterirken, (S,S)- kloroamfenikol inaktif özellik göstermektedir. Bu nedenle rasemik karışımlar kullanmak kaynakların yarısı boşa harcaması nedeniyle ekonomik değildir. Bu yüzden tek bir enantiomer rasemik karışıma göre her zaman daha fazla biyolojik aktivite göstermektedir.

kloramfenikol, enantiomer
– Kloroamfenikol’ün iki enantiyomeri.

Sonuç olarak kiral moleküller canlılar için büyük önem taşır. Kiralite kavramının keşfi sonrasında adlandırılması ile ilgili çalışmalar yapılması ile bu moleküllerin ifadesinde kolaylık sağlanmıştır ve kiral moleküllerin yapısının anlaşılması kolaylaştırılmıştır. Kiral moleküllerin sağa veya sola yönlenmesi onun etki etme şeklini değiştiren faktördür. İki enantiomerin birbirinden farklı etki göstermesi buna bağlıdır. Canlıların temel yapıtaşlarının oluşumuna katkı sağlaması kiralliğin en önemli etkilerinden biridir. Kiralitenin ilaç sektörüne katkıları büyüktür. Piyasadaki ilaçların nerdeyse yarısı kiraldır ve bunların yaklaşık olarak %50’si de enantiomer karışımdır. Geçmişten günümüze, birçok kiral ilaç üretimi yapılmış, bunlardan çoğu yararlı olmuşken bazılarının zararları görülmüştür. Bu zararlara çözüm bulunduğu takdirde ve enantiomerlerden zararlı olanın canlıda yan etki göstermesinin önüne geçilebilmesi durumunda kiralite ilaç üretimi alanında kolaylık sağlayan bir kavramdır. Kiral ilaçların iki enantiomerinin biyolojik olarak uygunluğu, metabolizma oranı, metabolitleri, salgılanması, potenti ve reseptör selektivitesi, taşıyıcıları ve enzimleri, toksisitesi farklı olabilmektedir. Tek enantiomer ilaçların kullanımı, azalmış ilaç etkileşmeleri, farklı enantiomerlerin farklı metabolizma oranlarına rağmen potansiyel olarak daha kolay farmakokinetiklere ve daha seçiçi farmakolojik profillere öncülük edebilmektedir. Tek izomerli kimyasalların daha etkili olması daha az miktarda kullanılması ve üretim süreci açısından da daha ekonomik olması nedeniyle rasemik kimyasallara tercih edilebilmektedir.

Bu makale 2020-2021 Akademik Yılı Güz Dönemi Organik Kimya öğrencilerimizden İremgül Çelikyurt ve Melis Tarkan tarafından yazılan ev ödevinin bir parçasıdır.


Kaynaklar

  • Alija K. 2016. Biyolojik Aktif Bileşiklerde Kiralitenin Önemi. Lisans Araştırma Projesi. T.C. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Kimya Anabilim Dalı.
  • Anonim. 2020. Chirality and Optical Activity. Erişim adresi: [http://chemed.chem.purdue.edu/genchem/topicreview/bp/1organic/chirality.html], Erişim tarihi: 17.12.2020
  • Anonim. 2020. Chirality-Biological Molecules (DNA). Eriişm adresi : [http://iverson.cm.utexas.edu/courses/310N/MOTD%20Fl05/Chiral.html#:~:text=Because%20the%20building%20blocks%20have,%22right%2Dhanded%22%20helix.&text=Like%20DNA%2C%20proteins%20are%20chiral,acid%20building%20blocks%20are%20chiral]; Erişim tarihi: 17.12.2020
  • Anonim. 2020. Chiral Drugs. Reading to learm activity (4). Erişim adresi: [https://cd1.edb.hkedcity.net/cd/science/chemistry/s67chem/pdf/sRL_4_Chiral_drugs.pdf]; Erişim tarihi: 17.12.2020
  • Anonim. 2020. Stereochemistry. Erişim adresi: [http://employees.csbsju.edu/cschaller/principles%20chem/stereochem/stereo_carbs.htm]; Erişim tarihi:18.12.2020
  • Cheung D. 2007. Teaching Chemistry Through The Jigsaw Strategy. Quality Education Fund, Hong Kong. 2-5.
  • Çakmak R. 2008. PirKLe –Tip Kiral Kolon Kromotografisi Yöntemiyle Biyolojik Öneme Sahip Kiral Aminlerden (±)-Β-Metilfeniletilamin’in Rezolüsyonu. Yüksek Lisans Tezi. T.C. Harran Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
  • Çetin A. 2010. Kiralite ve Biyolojik Aktivite. 24. Ulusal Kimya Kongresi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. Erişim adresi: http://kimyakongreleri.org/2010/2010-701.pdf; Erişim tarihi: 12.11.2020
  • Demelezi V. 2018. Tetraoksokaliks[2]Aren[2] Triazin-Bazlı Kiral Bileşiklerinin Sentezi Ve Enantiyoselektif Reaksiyonlarda Katalizör Olarak Kullanımı. Yüksek Lisans Tezi. T.C. Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
  • Gal, J. 2006. Chiral Drugs from a Historical Point of View. In Chirality in Drug Research (eds R. Mannhold, H. Kubinyi, G. Folkers, E. Francotte and W. Lindner). https://doi.org/10.1002/9783527609437.ch1
  • İnaki M, Liu J, Matsuno K. 2016. Cell chirality: its origin and roles in left–right asymmetric development.Phil.Trans. R. Soc. B371: 20150403. http://dx.doi.org/10.1098/rstb.2015.0403
  • Karaküçük A. 2006. Kimyasal ve Biyoteknolojik Yöntemlerle Kiral Yapıların Sentezleri. Doktora Tezi. Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
  • Lalitha S., Sampath Kumar A., Stine K. J., Covey, D. F. 2001. Chirality in Membranes: First Evidence that EnantioselectiveInteractions Between Cholesterol and Cell Membrane Lipids Can Be a Determinant of Membrane Physical Properties. Journal of Supramolecular Chemistry, 1(2): 53-61
  • Serpek, B. 2015. Organik Kimya. Nobel Akademik Yayıncılık
  • Smith JG. 2010. Organic Chemistry, 3rd Edition, McGraw-Hill.
  • Smith JG. 2012. General, Organic, & Biological Chemistry 2nd Edition, McGraw-Hill.